Yazdığım bu reçeteyi tam 36 yıl önce yayınlamıştım.
16 Eylül – 15 Ekim 1988 Yıl 2, Sayı 17 Aylık Hukuk ve Aktüalite Dergisi ‘TEKLİF’ de yazdığım bir yazının, bu günlerde doğruluğu onaylandı.
O reçetemde şöyle yazmıştım:
“ÇIBANBAŞI
Havada uçan bir yaprağın hareketinde, güneşin, yağmurun, toprağın, bulutun, denizin, lodosun, poyrazın etkisi vardır.
Beden ülkesinin Cudi dağı gibi olan tepesinde veya boynunda bir çıban çıktığında, bunda tırnağın, saçın bütün tellerinin haberi vardır.
Beden ülkesi, el gibi iki taburunu gönderip, onu kazımak, ezmek ister ama sıkınca acısını, bütün vücudunda hissedince, sıkmayı bırakır ve hemen doktora koşar.
Doktor, o çıbanı önce temizler, sonra üzerine şefkatli elleriyle bembeyaz, tertemiz ve yumuşak pamuk sarar ve içmesi için haplar verir.
Hasta, çıbanın küçük bir operasyonla alınmasını isteyince Doktor; “O zaman çıban bir başka yerinden çıkar. Senin ciğerin rahatsız; pislik üretiyor. Önce pislik üreten ciğerini tedavi etmemiz gerekir” diye cevap verir.
“Teklif” dergisinin teklifi: Hayri Kozakçıoğlu merhum, (O günün OHAL/Olağan Üstü Hal Valisi idi) önce Ankara’ya gelsin. Cudi dağında veya komşu ülkede bu işleri yöneten çıbanbaşının Ankara’da okuduğu fakültedeki kitapları, temas kurduğu öğretim görevlileri ve politikaları bir gözden geçirsin. Önce onlar, yani ciğeri tedavi edebilirse, Kur’an’ı bir şifa hazinesi olarak Ankara’dakilere okutabilirse, helikopterlerle dağlara Kur’an’dan ayetler atmaya gerek kalmayacaktır.”
O gün böyle yazmıştım, bu gün ise çıbanbaşlarını çıkaran öğretim üyelerinin fotoğrafları ve düşünceleri ortalığa saçılmış durumda.
Çıbanbaşı insanların çıbanını patlatamazsınız. Patlatırsanız, hem yarası artar, hem kokusundan iyi insanlar da rahatsız olur, hem de adamın size kızgınlığı artar.
Çıbanı kendi haline de bırakamazsınız.
Bembeyaz, yumuşacık pamukla saracaksınız, sonra verdiğiniz ilaçlarla çıbanı kurutacaksınız.
Pirincin taşını ayıklamanın ne kadar zor olduğunu eski gelinler bilir.
Ama sevgili eşinin ve ciğer paresi çocuklarının dişlerine taş değmesin düşüncelerine dalınca, pirincin taşını ayıklamanın da kendine göre bir keyfi vardır.
Dağdakilerle mücadele vermeye harcanan emeklerin iki üç katını gencecik delikanlıları dağa çıkaran politikacılarla, eğitimcilerin tedavisi için çalışılmalı.
Tüyü bitmedik yetimlerin haklarını kendi hazinelerine hortumlayanların, sosyal hayatında patlayan çıbanlar kokutuyor toplumu.
Fiziki hayatımızın güzel ve sıhhatli olması için Rabbimizin tabiat kanunlarına uymaya çalıştığımız gibi, sosyal hayatımızın da güzel ve sıhhatli olması için Kitabı olan Kur’an’a uymamız gerekir.
Kur’an’a uymayıp da kendi havalarına uyarlarsa, tabiat kanununa aldırmayıp kış gününde çıplak gezip hastalanan veya zehir yutup hastaneye koşan gibi olur.
Çağımızda toplumun şikâyet ettiği, siyaset-mafya ilişkileri, fuhşun yaygınlaşması, can ve mal güvenliğinin kalmaması, hırsızlık, yankesicilik gibi suçların artması, sosyal hayatımızın çıban çıkarmasıdır.
Ameliyatlarla çıbanların alınması çare değil.
Ciğer/eğitim kurumları mikroplu olunca, vücut devamlı pislik üretiyor. Ciğerin tedavi edilmesi gerekir.
Köklü çözüm, Kur’an’a dönüştedir.
Lokman suresinin 6-7 inci ayetlerinde, Kur’an’a kulak vermeyen, eğlenceye dalan, kibirlenerek Kur’an’a kulak tıkayan, duymazlıktan gelen insanların acıklı azapla cezalandırılacağını bildirir Rabbimiz:
“İnsanlardan bir kısmı Allah'ın yolundan sapıtmak için, bilgisizce eğlendirici sözler satın alır ve o (Allah'ın yoluyla) alay ederler. İşte onlar için alçaltıcı azap vardır.
Ayetlerimiz ona okunduğunda, sanki hiç işitmemiş gibi, sanki kulaklarında ağırlık varmış gibi, kibirlenerek sırt çevirir. Ona acıklı azabı müjdele.” (Lokman süresi ayet 31/6-7)
Doktor, intihar edecek adamı kendi haline terk edivermez.
Kur’an’a kulak tıkayanlarda, cehennem çukurunun başında, bilgisiz ve kılavuzsuz, atlamaya ve intihar etmeye çalışan insanlar gibidirler.
Onları kendi haline bırakmak doğru olmaz.
Allah’ın indirdiği kitaba uymalarını isteyeceğiz, yalvaracağız. Rabbine teslim olan kişinin sağlam yere sarıldığını söyleyeceğiz.
Allah’ın gizli ve açık nimetlerini hatırlatacağız.
Bu nimetlerden bir tanesini bile insanların yaratamadığını, yaratmayanın, kendini ilah yerine koyarak yönetmeye kalkmaya hakkının olmadığını hatırlatacağız.