Çalıp çırptığı paraları banka hesabında saklayan cimri, eskiden kavanozuna koyduğu peyniri, camın dışından yalayarak ekmeğine katık yapan adama benzer.
Zamanın tarihi değişir, adamın huyu değişmez de malzemesi değişir.
Cimri adamın, deniz dalgası gibi, bulut damlası gibi cömertlik yapan adamı anlaması da mümkin değildir.
Biri topluyor, biri dağıtıyor.
Biri doğuya gidiyor, biri batıya gidiyor.
Bunların birbirini anlama imkânı yoktur.
Aldığı eğitimle yakmak, yıkmak, sokmak, zehirlemek, kanını akıtmak, viraneler çoğaltmak olan Biden gibi, Netanyahu gibi adamlar, bütün kötülükleri yaparlar.
Ancak yaratılışta getirdiği fıtratın verdiği güzellikleri hatırlamasıyla strese girer, rahatsız olur.
Doktoruna gideceği yerde kendini iyi hissettirecek yağcıları, yalakaları, yardakçıları danışman olarak alırlar.
Onlar da yaktığına “harika”, yıktığına “şahane”, kanını içtiğine “afiyet olsun” derlermiş.
İstanbul’un fethi günü, tanıdık birinin işyerinde, yüksek bürokratlardan biriyle tanıştırdılar.
Benim hoca olduğumu öğrenince, ses tonunu biraz yükselterekten ilk sorduğu, “İslam’da fetih adı altında ülke işgali var mı?” sorusu oldu.
- Fetih var. Kur’an’da “Fetih süresi” diye de bir süre vardır. İslam’da işgal yoktur.
- Ne farkı var?
- Fetihte önce gönül fethi vardır. İnsanların gönlüne karayılan gibi çöreklenen put insanları, “La ilahe/Allah’tan başka yaratan, yaşatan, yöneten, donatan yoktur” kılıcıyla oradan çıkarıp gönlü, kalbi, kalıbı, canı, teni yaratanın inancını o gönle “İllallah/ Yaratan, yaşatan, yöneten, donatan ancak Allah’tır” inancını gönle yerleştirmek vardır.
Diğer ülke insanlarının gönlüne bu Kelime-i Tevhid girince, ülke fetihleri de vardır.
Sen, aynı apartmanda, kapının karşısındaki evde oturan komşuna her gün gelip haksız yere musallat olan, onu taciz eden, döven, söven bir başka komşuna “dur” demez misin? Duymazdan gelir misin?
İşte Kur’an’ın ifadesiyle:
“Size ne oluyor ki; Allah yo¬lunda, "Ey Rabbimiz, ahalisi zalim olan şu ülkeden bizi çıkar. Bize ta-rafından bir dost gönder ve bize ta¬rafından bir yardımcı gön¬der" diyen zayıf bırakılmış er¬kekler, kadın¬lar ve çocuklar uğ¬runda çarpışmıyorsunuz?” (Nisa süresi, ayet 4/75)
Komşumuz ne ise dünyanın öbür tarafındaki insan da hangi dil, din ve ırktan olursa olsun o, Adem aleyhisselamdan bizim kardeşimizdir.
İstanbul’un fethi sırasında Konstantin’e, Vatikan’dan yardım teklifi geldiğinde Konstantin, “Burada papa külahı görmektense Müslüman sarığı görmeyi tercih ederim” der.
Zulme karşı durmak, bizim en önemli ibadetlerimizdendir.
Rabbimiz, en büyük zulmün Allah’a ortak koşmak olduğunu haber verir:
“Lokman, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: "Oğulcuğum, Al¬lah'a ortak koşma, şüphesiz (Allah’a) ortak koşmak, büyük bir zulüm¬dür." (Lokman süresi, ayet 31/13)
Zulme dayalı eğitimden geçen insanlar, şu anda dünyayı bir lokmada yutmanın yollarını aramaktalar.
Kendileri için sınırları kaldırdılar. Diledikleri ülkeye girip “Benim güvenliğim senin topraklardan başlar” diyerek çörekleniyorlar.
Ülkelerin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını soydukları gibi, insan beyniyle ayakta duran Pers imparatoru Dahhak gibi, insan beyni de topluyorlar ve onları Mankurt yapıp, kendi anasını bile öldürebilecek hale gelince kendi ülkelerine gönderiyorlar.
Dünyaya merhametleri olmadığı gibi kendi çocuklarına da merhametli değiller.
Çocuklarını topluca cehenneme postalama eğitimi veriyorlar.
Bir tenha yerde, bir çocuğu yakmaya çalışan birini görseniz, aldırmadan, görmezden gelerek, adamlığınızı orada bırakıp gidebilir misiniz?