İbrahim YILDIRIM
Sevgili Dostlar,
Morgan Freeman’a Aptallık nedir diye soruyorlar. ‘’ Gerçeği bilerek, gerçeği görerek hala yalanlara inanmaktır” diyor. Hal böyle olunca yalan söylemek se çifte kavrulmuş ‘Aptallık’ olmuş oluyor. Aptallık; zekâ, anlayış, nedensellik ve sağduyunun kullanılamamasıdır. Farklı bir ifade ile aptallık aklın, zekânın ve sağduyu yetisinin yalanla ve yalana inanarak kirletilmesidir.
Yalan hem söyleyeni hem de yalana inananı aptallaştırır. Yalan doğrunun ve hakikatin zıddıdır. Doğrunun ve hakikatin karşısında olmak aptallık değilse nedir?
İNSANLARIN KÖTÜNÜN, YALANIN, YANLIŞIN ÜZERİNE İTTİFAK ETMELERİ KOLAYDIR. İNSANLARIN İYİNİN VE DOĞRUNUN ÜZERİNDE İTTİFAK ETMELERİ İSE OLDUKÇA ZORDUR.
Yalana, kötüye, yanlışa inanmak için akıl, muhakeme, vicdan gerekmez. Yalana, yanlışa, kötüye inananlarda genelde akıl ve vicdan eksikliği vardır. Bu yüzden yalanın ışık hızıyla yayılmasının ve yalana inanılmasının esas nedeni; yalanın insan aklını, zihnini, vicdanını ve ahlakını kirletmesidir.
Doğruyu bulup değerlendirmek akıl ister, doğru vicdan ister, doğru samimiyetle anlamak için gayret ister, ama yalan hiçbir şey istemez. Yalan akıl da istemez vicdan da istemez, samimiyette istemez. Yalan, söylediğinin hakikatini bildiği halde aksini kasıtlı olarak söylemektir. Bütün dinlerde ve kültürlerde yalan söylemenin büyük kötülüklerden ve günahlardan olduğu vurgulanır. Üstelik bize yalan "BÜTÜN FENALIKLARIN ANASI" olarak öğretilip dikte ettirilir. Amma velakin ne yazıktır ki; yalanı bugün kutsayan, siyaset ve hayat felsefesi haline getiren ülkeyi yönetmeye talip siyasetçilerimiz var.
Yalanı kutsayan siyaset ve hayat felsefesi haline getiren siyasetçi, dünyada küresel olarak oluşmakta olan siyasal, stratejik, politik, ekonomik gelişmeleri, değişiklikleri anlayıp yorumlayıp açıklayamaz. Ülkenin sorunlarını çözemez. Çözüm yerine sorun üretir.
Yalan üreten bir lider kişiliğine güvenemediği için kimliğini öne çıkarıp ‘’benim adım ??” diyerek, ne savunduğu fikri ne de karşı çıktığı düşünceyi tanımaz bilmez, buna rağmen hep başrollerde gözükür.
Sevgili dostlar,
İnsan gerçekten düşündüğü şeye dönüşür. Sürekli yalan, dolan düşünen kişinin yaşamı yalan dolan üreten bir yaşama dönüşür. Her şey nasıl düşündüğünüzle başlar. Yalan söyleyen kişi olumlu ve sağlıklı düşünemez. İyi düşünmeyi beceremediği için kendi hakkında da iyi düşünemez. Böylece kendi hakkında iyi düşünemeyince kendini iyi hissedemez, kendisini iyi hissetmeyince de iyi işler, iyi projeler, iyi çözümler, iyi sonuçlar çıkartamaz.
Yalan iddialar ve özellikle yapılan İFTİRALAR ortalığı zehirliyor. Bu durum kişiyi ve toplumu tedavisi mümkün olmayan aptallığa ve ruhsal bozukluğa sürüklüyor. Zira en büyük yalan iftira etmektir. Hatta iftira, katmerli bir yalandır.
İftira bir insana veya bir kuruma yapmadıkları bir işi veya faaliyetleri isnat etmek onda olmayan kötülüğü kusuru varmış gibi göstermeye denir. İftira fert ve toplum üzerinde çok büyük yıkıcı etkileri olan psikolojik bir hastalıktır. Bu ruhsal bozukluğa yakalanan insan, toplum içinde itibarını kaybeder, toplumda da tedavisi güç yaralar açılır. İftiracı kişi aynı zamanda gıybetçidir/dedikoducudur, yalancıdır, kıskançtır, egoisttir ve zalimdir. İftiracı kişi suizanlarını "basiret", hırslarını "dava", kibrini "izzet", cazgırlığını "cesaret" zanneder.
İftira sosyal barışı tehdit eden manevî bir hastalıktır. İftiranın gerek fert gerekse toplum üzerinde olumsuz etkileri vardır. İftira, insanlar arasındaki sevgi, dostluk ve güveni zedelediği gibi fertler arasında çekişme ve düşmanlığın artmasına ve bu yolla toplumun düzenin bozulmasına sebep olmaktadır.
Ülkemizde pek çok siyasi parti liderimiz ve aveneleri kendisini, partisini ve ülkem insanını; sürekli asılsız yalanlar ve iftiralar üreterek olumsuzluklar üzerine hipnotize ediyor. Bu hipnotize durum ülkemize çok ama çok büyük zarar vermenin ötesinde insanımızı aptallaştırıp geleceğimizi karartıyor. Bir siyasetçi yaşamını, politikasını ve siyasetini yalan, dolan, iftira, taassup, kin, öfke husumete dayandırıyorsa ülkesini de ateşe atar, toptan milletini de. Çünkü” İnanılması en zor dedikodular, yalanlar, aptalların belleğinde en uzun süre kalanlardır” diyor Alfred De Vigny.
Bilindiği gibi günümüzde yalan haber, yalan üzerinden algı ve propaganda çalışmaları; milletimizin bilincini tahrip ederek insanımızı, "iyiyi ve kötüyü" ayırt edemez hale getirip aptallaştırmak.
Amaç da bu olsa gerek! Oldukça da başarılıyor.
Demek ki neymiş?
Sadece içine düştüğümüz bu durum bile gösteriyor ki, yalan gerçekten de bütün fenalıkların anasıymış! Bütün boyutları ile yaşıyoruz bunu bugün!
Âlemlerin Rabbi Yüce Yaratıcımız, iktidar ve muhalefetiyle tüm siyasilerimize basiret, feraset ve dirayetle hareket etmeyi yalansız iftira sız siyaset yapmayı nasip eylesin!
Yüce Yaratıcımız bir ve kardeşçe yaşayabileceğimiz bilinç ve irade nasip eylesin cümlemize!
Mevla’mız Allah’ımız Bilimin, İlimin ve Devletin, Vatanın kıymetini bilenlerden eylesin bizi!
“ SANKİ EN BÜYÜK ERDEM YALANSIZ YAŞAYABİLMEKTİR “gibi geliyor bana. Ne dersiniz?
Hoşça, dostça ve sevgiyle kalın. İnşallah tekrar paylaşımlarda buluşmak dileğiyle.
Sevgili Dostlar,
Morgan Freeman’a Aptallık nedir diye soruyorlar. ‘’ Gerçeği bilerek, gerçeği görerek hala yalanlara inanmaktır” diyor. Hal böyle olunca yalan söylemek se çifte kavrulmuş ‘Aptallık’ olmuş oluyor. Aptallık; zekâ, anlayış, nedensellik ve sağduyunun kullanılamamasıdır. Farklı bir ifade ile aptallık aklın, zekânın ve sağduyu yetisinin yalanla ve yalana inanarak kirletilmesidir.
Yalan hem söyleyeni hem de yalana inananı aptallaştırır. Yalan doğrunun ve hakikatin zıddıdır. Doğrunun ve hakikatin karşısında olmak aptallık değilse nedir?
İNSANLARIN KÖTÜNÜN, YALANIN, YANLIŞIN ÜZERİNE İTTİFAK ETMELERİ KOLAYDIR. İNSANLARIN İYİNİN VE DOĞRUNUN ÜZERİNDE İTTİFAK ETMELERİ İSE OLDUKÇA ZORDUR.
Yalana, kötüye, yanlışa inanmak için akıl, muhakeme, vicdan gerekmez. Yalana, yanlışa, kötüye inananlarda genelde akıl ve vicdan eksikliği vardır. Bu yüzden yalanın ışık hızıyla yayılmasının ve yalana inanılmasının esas nedeni; yalanın insan aklını, zihnini, vicdanını ve ahlakını kirletmesidir.
Doğruyu bulup değerlendirmek akıl ister, doğru vicdan ister, doğru samimiyetle anlamak için gayret ister, ama yalan hiçbir şey istemez. Yalan akıl da istemez vicdan da istemez, samimiyette istemez. Yalan, söylediğinin hakikatini bildiği halde aksini kasıtlı olarak söylemektir. Bütün dinlerde ve kültürlerde yalan söylemenin büyük kötülüklerden ve günahlardan olduğu vurgulanır. Üstelik bize yalan "BÜTÜN FENALIKLARIN ANASI" olarak öğretilip dikte ettirilir. Amma velakin ne yazıktır ki; yalanı bugün kutsayan, siyaset ve hayat felsefesi haline getiren ülkeyi yönetmeye talip siyasetçilerimiz var.
Yalanı kutsayan siyaset ve hayat felsefesi haline getiren siyasetçi, dünyada küresel olarak oluşmakta olan siyasal, stratejik, politik, ekonomik gelişmeleri, değişiklikleri anlayıp yorumlayıp açıklayamaz. Ülkenin sorunlarını çözemez. Çözüm yerine sorun üretir.
Yalan üreten bir lider kişiliğine güvenemediği için kimliğini öne çıkarıp ‘’benim adım ??” diyerek, ne savunduğu fikri ne de karşı çıktığı düşünceyi tanımaz bilmez, buna rağmen hep başrollerde gözükür.
Sevgili dostlar,
İnsan gerçekten düşündüğü şeye dönüşür. Sürekli yalan, dolan düşünen kişinin yaşamı yalan dolan üreten bir yaşama dönüşür. Her şey nasıl düşündüğünüzle başlar. Yalan söyleyen kişi olumlu ve sağlıklı düşünemez. İyi düşünmeyi beceremediği için kendi hakkında da iyi düşünemez. Böylece kendi hakkında iyi düşünemeyince kendini iyi hissedemez, kendisini iyi hissetmeyince de iyi işler, iyi projeler, iyi çözümler, iyi sonuçlar çıkartamaz.
Yalan iddialar ve özellikle yapılan İFTİRALAR ortalığı zehirliyor. Bu durum kişiyi ve toplumu tedavisi mümkün olmayan aptallığa ve ruhsal bozukluğa sürüklüyor. Zira en büyük yalan iftira etmektir. Hatta iftira, katmerli bir yalandır.
İftira bir insana veya bir kuruma yapmadıkları bir işi veya faaliyetleri isnat etmek onda olmayan kötülüğü kusuru varmış gibi göstermeye denir. İftira fert ve toplum üzerinde çok büyük yıkıcı etkileri olan psikolojik bir hastalıktır. Bu ruhsal bozukluğa yakalanan insan, toplum içinde itibarını kaybeder, toplumda da tedavisi güç yaralar açılır. İftiracı kişi aynı zamanda gıybetçidir/dedikoducudur, yalancıdır, kıskançtır, egoisttir ve zalimdir. İftiracı kişi suizanlarını "basiret", hırslarını "dava", kibrini "izzet", cazgırlığını "cesaret" zanneder.
İftira sosyal barışı tehdit eden manevî bir hastalıktır. İftiranın gerek fert gerekse toplum üzerinde olumsuz etkileri vardır. İftira, insanlar arasındaki sevgi, dostluk ve güveni zedelediği gibi fertler arasında çekişme ve düşmanlığın artmasına ve bu yolla toplumun düzenin bozulmasına sebep olmaktadır.
Ülkemizde pek çok siyasi parti liderimiz ve aveneleri kendisini, partisini ve ülkem insanını; sürekli asılsız yalanlar ve iftiralar üreterek olumsuzluklar üzerine hipnotize ediyor. Bu hipnotize durum ülkemize çok ama çok büyük zarar vermenin ötesinde insanımızı aptallaştırıp geleceğimizi karartıyor. Bir siyasetçi yaşamını, politikasını ve siyasetini yalan, dolan, iftira, taassup, kin, öfke husumete dayandırıyorsa ülkesini de ateşe atar, toptan milletini de. Çünkü” İnanılması en zor dedikodular, yalanlar, aptalların belleğinde en uzun süre kalanlardır” diyor Alfred De Vigny.
Bilindiği gibi günümüzde yalan haber, yalan üzerinden algı ve propaganda çalışmaları; milletimizin bilincini tahrip ederek insanımızı, "iyiyi ve kötüyü" ayırt edemez hale getirip aptallaştırmak.
Amaç da bu olsa gerek! Oldukça da başarılıyor.
Demek ki neymiş?
Sadece içine düştüğümüz bu durum bile gösteriyor ki, yalan gerçekten de bütün fenalıkların anasıymış! Bütün boyutları ile yaşıyoruz bunu bugün!
Âlemlerin Rabbi Yüce Yaratıcımız, iktidar ve muhalefetiyle tüm siyasilerimize basiret, feraset ve dirayetle hareket etmeyi yalansız iftira sız siyaset yapmayı nasip eylesin!
Yüce Yaratıcımız bir ve kardeşçe yaşayabileceğimiz bilinç ve irade nasip eylesin cümlemize!
Mevla’mız Allah’ımız Bilimin, İlimin ve Devletin, Vatanın kıymetini bilenlerden eylesin bizi!
“ SANKİ EN BÜYÜK ERDEM YALANSIZ YAŞAYABİLMEKTİR “gibi geliyor bana. Ne dersiniz?
Hoşça, dostça ve sevgiyle kalın. İnşallah tekrar paylaşımlarda buluşmak dileğiyle.