Mahmut DEMİR
Emekli Eğitim Müfettişi
İnsan doğduğu günden itibaren kendisini iyi yaşama içgüdüsü ile bir mücadelenin içinde bulur. Bu mücadele hep insanca yaşayabilme maratonudur. Bu maratonda toplumun tüm bireyleri, bireylerin kurdukları kurum ve kuruluşlar, devlet ve devletlerin kurduğu uluslararası örgütler vardır. Bebek ve çocukken bu maratonun hızı düşük te olsa, gençlikte ve yetişkinlikte hızı yükselmek zorundadır.
Bebek ve çocukluk devresinde ailenin, toplumun ve devletin bize sunduğu imkânlar yaşamımızı şekillendiren en önemli etkenlerdir. Bu devrede; öz bakım, hayatın temeli alışkanlıklarımız, becerilerimiz, beslenme, hastalıklardan ve kazalardan korunma, güvenli ve sağlıklı ortamlarda gelişimimizi sürdürme, iyi bir eğitim alarak hayata daha iyi hazırlanma imkânı verir. Aldığımız eğitim; kendimizi tanıma, yeteneklerimizi keşfetme, severek ve başarılı bir şekilde yapabileceğimiz meslek sahibi olmak insanca yaşayabilenin ön koşuludur.
Dün olduğu gibi bugünde toplumların temel hedefi insanının yaşam kalitesini evrensel değerler düzeyine yükseltmektir. Atatürk’ün Türkiye için önerdiği hedef “Çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmaktır.” Türk insanının insanlık ailesi içerisindeki saygın, onurlu yerini alabilmesi için aklın ve bilimin ışığında, eşitlik ve adaletli bir şekilde hep birlikte çalışılmalıdır.
İnsanca yaşamak ile yaşam kalitesi tanımı biri birinden farklı gibi görünse de bir birini destekleyen tanımlardır. Yaşam kalitesi tanımı, ülkeden ülkeye, ülkenin çeşitli kesimlerine göre farklı tanımlansa da, Maslov’un insanın ihtiyaçlar sıralamasını yapması ile ortak bir tanım kabul görmüştür. İnsan 1. Sırada yeme, içme, barınma ve buna benzer temel yaşamsal ihtiyaçlarını yani fizyolojik ihtiyaçlar karşılamalıdır. 2. Sırada güvenlik içinde yaşamalı, tehlikelerden korunmalıdır. 3. Aidiyet duygusu ile kabul görmeli sevmeli, sevilmeli, sosyal hayat içinde yerini almadır. 4, Değer vermeli, saygı görmeli itibarlı olmalıdır. 5. Kendini gerçekleştirebilmelidir.
İnsanca yaşamamızı ve yaşam kalitemizi; belirleyen ana unsurlar; kadın erkek eşitliği, aylık gelirimiz, aldığımız eğitim, sahip olduğumuz meslek, iş hayatımız, sağlık durumumuz, sosyal güvencemiz, oturduğumuz konut ve özellikleri, aile durumumuz ve içinde yaşadığımız topluma karşı görev ve sorumluluklarımızdır. Halk söyleşiyle eşimiz (aile, çocuklar, akrabalar) işimiz (eğitim, meslek, gelir, iş hayatında başarılar, sosyal güvence) ve aşımızdır. ( sosyal ilişkilerimiz, üye olduğumuz kurumlar, hobilerimiz, bos zaman etkinliklerimiz)
Ülkemize baktığımızda asgari ücret, açlık sınırı, yoksulluk sınırı ve üst gelir grubu ölçüleri kavramlaşmıştır. Asgari ücret dört kişilik çekirdek ailenin temel ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. Toplumda asgari ücretle çalışan sayısı, tüm çalışanların % 37 sidir. Ekim 2023 ayı açlık sınırı 13 bin lira, asgari ücret 11.400 liradır. Kamuda çalışanların ortalama aylıkları 26-30 bin liradır. Yoksulluk sınırı ise 44 bin liradır. Emekli aylıkları ise 7.500 lira ile 20 bin lira arasındadır. Nüfusumuzun % 20 ye yakını emeklidir. 30-40 Yıllık çalışma hayatından sonra aldığı emekli aylığı ile geçinemediği için çalışma zorunda kalmaktadır. Yukardaki sayılar bize ülkemizdeki gelir dağılımı adaletsizliğini gözler önüne sermektedir. Mesleki becerileri yüksek, nitelikli gençlerimiz yurt dışına gidebilmenin yollarını aramaktadır.
Yaşam kalitemiz ve insanca yaşam koşulları birlikte düşünüldüğünde Avrupa Ülkeleri ve gelişmiş ülkelerle ülkemiz kıyaslanabilir mi?
Ülkemizde üst gelir grubunda olan % 10’luk bir kesim milli gelirin % 85 ini tüketerek, lüks ve görkemli bir yaşam sürmektedir. Milli gelirin kalan %15 ininde …
İnsanca yaşamanın net bir tanımı olmasa da, eşit ve adaletli bir gelir dağılımı, güvenceli bir çalışma ve dinlenme hayatı, lüks değil ama ihtiyacı karşılayacak bir konut, ailede, yaşadığı yerde ve ülkede barış içinde mutlu bir yaşam, kendini ifade edebileceği kültür sanat alanları, kamu hizmetleri ve yerel hizmetlerden parasız ve eşit yararlanma, yaşanılası bir doğal çevre, yasa ve toplumsal kurallara uyumu içselleştirmiş bir kültürel yapı olmalıdır.
Öncelikle kendimizi, aile ve çevremizi, yaşadığımız kenti ve ülkemizi değerlendirerek yaşam kalitemizi ve insanca yaşam koşullarımızı düşünmekte fayda var. Mükemmel yok, mükemmele yolculuk var. İyinin iyisi her zaman mümkün…