İstanbul'da yedek subay olarak askerliğimi yaptığım alayda hizmetime bakmakla görevli bir askerim vardı, adı Mehmet’ti.
Mehmet bir gün yanıma gelip;
----‘Komutanım şu mektubumu okur musun?’ dedi.
---‘Mehmet okuma yazma bilmez misin?’ diye sordum.
---Hayır, komutanım ben köyde çobanlık yapardım, bizim köy küçük olduğu için okul yoktu.
---‘Peki, mektup kimden geliyor?’ diye sordum.
---Benim hanımdan komutanım diye cevap verdi.
---‘Sen evli misin Mehmet?’ diye sordum.
---Evet, komutanım askere gelmeden iki ay önce evlendim. Dedi.
Eşinden gelen mektubu Mehmet'e okurken yüz ifadesi onun çok mutlu olduğunu gösteriyordu. Mehmet'e ‘eşin okuma yazma biliyor mu diye sordum’ ‘hayır komutanım oda bir arkadaşına yazdırıyor’ dedi.
Mektupta “Mehmet'im” sözcüğündeki “im” eki ona neler ifade ediyordu bilemedim ama çok mutlu olduğu her halinden belliydi.
Aradan bir hafta geçti Mehmet yanıma gelerek sol, yani kalp hizasına koyduğu cebinden mektubu çıkararak;
----Komutanım mektubumu bir daha okur musun? dedi;
Mektubu elime aldım baktım aynı mektup, anladım ki Mehmet mektuptaki ''Mehmet'im'' kelimesindeki ''im ''ekini duymak istiyordu.
Kelimelerin ve eklerin gücünün bizim kültürümüzdeki önemini bir defa daha gördüm.
''Gözünün çapağını yiyeyim '' diyerek sevdiğini anlatmaya çalışan biri, bir başkasını kusturabilir.
Hani şair ne güzel demiş: “Güzelliğin neye yarar, şu bendeki göz olmasa” diye.
Kedinin gözünde bülbül, bir yudumluk ettir. Öküzün gözünde çiçek bir çiğnemlik ottur. İnsanın gözünde ise binlerce şiirin yazılmasına ilham kaynağıdır.
Bir alay güzel olsa, hep teveccüh yâredir.
Annemizi, babamızı, eşimizi, dostlarımızı severiz, sevdiğimizi güzel kelimelerle ifade ederiz. Bu ifade etme işi yalnız karşı tarafa bildirme işi değildir. Kendi iç dünyamızda besleyip büyüttüğümüz sevginin dilimizde kelimelerden çiçekler açması gibidir.
Gül Ağacı Özünde Taşıdığı Çiçeğini Bülbülüne Sunamazsa Kurur.
Tüm dostlarıma hayırlı, huzurlu, sağlıklı bir hafta geçirmelerini diler sevgi ve saygılar sunarım.